Abdullah Şevki ve İfade Özgürlüğü Tartışması (5 Haziran 2019)

Başlıktan da anlaşılacağı üzere son zamanlarda bildiğiniz (ya da bilmediğiniz) gibi bir hadise cereyan etti. Herhalde birisinin dikkatini çekti, yoksa başka nasıl ortaya çıkar veya tepki görebilirdi? Yazarın birisi 2013 senesinde Zümrüt Apartmanı diye bir kitap yazmış. Sanırsam 500 kadar baskı yapmış. Altı sene aradan sonra da (2019) kitabı ücra bir yerlerde bulan birisi de bu durumun haber olmasını sağlamış. Kitabın bazı sayfalarında uzunca bir “pedofili” tasviri var, buraya aktarmak istemiyorum. Aratır bulursunuz zaten.

Her neyse, bu satırların yayılmasınının ardından kocaman bir baro (Türkiye Barolar Birliği) ve iki adet bakanlık (Kültür ve Turizm Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı) kitap hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Yazar ve kitabı yayıncısı birlikte ifade vermeye gitmiş. Yazar kendini bunun bir akım olduğunu söylerek savunmuş, “kirli edebiyat” diye (sanıyorum Bukowskigillerin akımı). Yayıncı da kitabın bakanlık (Kültür ve Turizm) tarafından bandrollü olduğunu belirtmiş falan. Bandrol verdiği kitap hakkında suç duyurusunda bulunmak da herhalde muz cumhuriyetlerine yakışırdı. Ha, yayıncı bey yazarı savunurken ölçüyü kaçırmış, orası ayrı.

Satırlar savunulmasa da yazarı savunanlar da var, ancak genel olarak “ahlaki” tepkiler verilmiş. Sapıklığından, yargılanmasından, hatta idam edilmesinden bahsedenler olmuş. Satırlar hakkında herhangi bir yorum yapmayacağım, zira kitabı da okumadım. Şimdilik okumayı da düşünmüyorum, ancak gene de yazarın yaptığı ifade özgürlüğü kapsamındadır.

Geçenlerde Dost’ta (Karanfil) dolaşırken Raoul Vaneigem (doğ. 1934) isimli yazarın küçük bir kitabını gördüm: Dokunulmaz Olan Hiçbir Şey Yoktur, Her Şey Söylenebilir – İfade Özgürlüğü Üstüne Düşünceler (Dost, 2018). 85 sayfacık güzel bir kitap, bulun okuyun. Yazar özetle şunları ifade etmiş: Eyleme dönüşmediği sürece her türlü fikir özgürce ifade edilmelidir. Zira ifade özgürlüğü korumak, egemen ve sömürücü güçlere karşı önemli bir silah niteliğindedir.

Daha kitabın kapağını gördüğüm an bu durum kafama yatmıştı. İfade etmek başka bir şey, eyleme dökmek apayrı. Zira yazar da ifadenin kendisinden ziyade o ifadeyi tehlikeli yapan sebeplere odaklanılması gerektiğinden bahsediyor. Konumuza dönelim, Abdullah Şevki (doğ. 1953) de sanırsam kendi fikrini yansıtmıyor orada, ha bu kadar ayrıntılı tasvire gerek var mıydı orası tartışılır? Ancak kitabın toplatılmasını, yakılmasını, yazarın tevkifini, idamını savunmak da ne oluyor?

İfade özgürlüğünü savunmak demek, hayatı savunmak demek. Beğenseniz de, beğenmeseniz de. Voltaire’e (1649-1722) ait sanılan (ki aslında değil, bu da başka yazının konusu olsun) meşhur sözünü hatırlayın. Bir fikir ne kadar sansasyonel olursa olsun, söylenmelidir. Üzerinde tartışılsın, tehlikeliyse iyileştirilmeye çalışın orası ayrı, ama kişi fikrini en azından kurgusal çerçevede özgürce inşa etmeli. Gelişimin, ilerlemenin en sağlıklı yoludur bu.

Ama sanırım son yıllarda dünya çapında az sayıda korkunç olay yaşadığımızdan bu rahatlık bize battı herhalde. Yoksa özgürlükten, demokrasiden, adaletten bahseden bir baro neden bir kitabın yasaklanması gerektiğini savunabilir? Umarım korkunç bir olay yaşamadan ifade özgürlüğünün korunması gereken bir kavram olduğunu hatırlar ve hatırlatırız. Saygılarımı sunuyorum.

Ana sayfaya dön

İrtibat adresi: luzumsuz@riseup.net

2018 Copyfarleft. Her ne kadar Neocities'e bağlı kalsam da telif lisansı olarak bunu kullanmayı tercih ediyorum.