Sabahattin Ali ve Telif Tartışması (19 Ocak 2019)

Sabahattin Ali’yi (1907-1948) tanımayanımız yoktur herhalde. Kısacık hayatında bizlere birçok kitap ve eser bırakmış, siyasi görüşlerinden dolayı da hayatı sürgünlerde geçmiş ve en sonunda da bir cinayete kurban gitmiştir. Bu kadar erkenden gittiği halde, günlük hayatımıza bir şekilde damgasını vurmayı başarmıştır. Romanlarıyla, şiirleriyle, yazılarıyla… Aynı zamanda kendisinin ölümüne yol açan olayla ilgili ortaya birçok komplo teorisi de atılmıştır. Belki başka bir yazının konusu olabilir bu ama çeşitli sitelerde de rastlayabilirsiniz. Bir de bu teorilere karşı kızının verdiği cevaplar da aynı şekilde mevcut.

Kızı dedik, yani Filiz Ali (doğ. 1937). Uzun yıllar müzikle bir şekilde uğraşmış, aynı şekilde şimdilerde de Ayvalık’ta bir müzik akademisi var. Akademiyi babasının kitabından gelen gelirlerle ayakta tutmaktaydı. Ama artık bunu yapamayacak. Zira 1 Ocak 2019’dan yeni yılın başlangıcından itibaren babasının kitaplarının telif hakları ortadan kalktı. Dolayısıyla da bu zamana kadar babasının kitaplarını yayınlayan ilgili kuruluş ve bundan sonra başka yayıncı kuruluşlar kendisinin kitaplarını basmaya devam edecek ama Filiz Ali’ye tek kuruş telif verilmeyecek. Bunu mağduriyet veya duyarlılık oluşsun diye belirtmiyorum, hatta tam tersi bir fikri belirtmek amacıyla böyle bir giriş yazma gereği duydum.

Telif haklarıyla ilgili yasayı bilirsiniz. Yazarın ölümünden sonra eserleriyle ilgili olarak yazarın ailesinin veya mirasçılarının diyeyim, ilgili eserden veya eserlerinden telif alabilme süresi yetmiş yıldır. Ki çok ilginçtir, bu fikri mülkiyet süresi her çıkan yasayla birlikte daha da artmaya devam etmiş. Ülkemizin de kabul ettiği sözleşmeler olan 1961’deki Roma Sözleşmesi’ne göre yirmi yıl iken, 1971’deki Bern Sözleşmesi ile süre elli yıla, 2001’de de kendi ülkemizin 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda da yetmiş yıla çıkarılmıştır. Ülkemizdeki kanunun da değişmesi dünyadaki değişimlere, biraz da büyük şirketlerin eserlerini koruma hırsına bağlı olarak gerçekleşmiştir.

Neyse konumuza dönelim, Filiz Ali telif süresinin değiştirilmesi için epey çaba harcadı, sonunda da başaramadı (en azından şimdilik). Başaramayınca da kitaplarını basan yeni yayınevlerini suçladı, hatta “solcuların” bile bunu sevinerek duyurduğundan bahsetti. Orada bir duracağım. Filiz Ali elbette bu yaşına kadar başarıyla gelmiştir ve gerek geçmişte gerekse şimdi yaptıkları tarafımca takdirle karşılanmaktadır. Ancak 82 yaşına gelip babasının emeği üzerinden para kazanmak ne zamandan beri solculuk oluyor? Kaldı ki Sabahattin Ali’nin kendisi de solcu bir insandı. Eminim ki mezarından kalksa kızını eleştirirdi, ha belki desteklerdi. Orasını bilemem. Mevcut yayınevinin kendisinin kitaplarını özenerek hazırlaması (kaldı ki onlar da artık telif vermeyecek), Filiz Ali’yi haklı çıkarmıyor. Üzgünüm. İnsanlar yaşadıkları sürece şahsi eserlerden para kazanacaktır ve kazanmalıdır da. Çünkü orada kişinin emeği ve emeğinin karşılığını alması söz konusu. Ancak kişinin gidişinin üstünden yıllar geçmiş ve sırf o kişi bir eser yazdı diye emeğinin bizzat kendi ailesi tarafından sömürülmesine solculuk diyeceksek, elbette ben solcu olmayacağım.

Artık günümüzde kolektif kuruluşlar ayakta kalmak “bağış” sistemine geçmiş bulunmakta. İsim de vereceğim: Wikipedia olsun, The Guardian olsun, Internet Archive olsun. Hep bu şekilde ayakta kalmakta. Merak etmeyin, illa bağış yapacak kişi bulunur. Hatta paylaşımcılığa teşvik için yeni yeni daha doğrusu en az otuz senelik akımlar mevcut. CopyLeft olsun, daha başka akımlar olsun. Ama öte yandan tehlikeli bir şekilde mülkiyetler de artıyor. Gerek sanalda, gerek dışarıda. İnsanlar mülklü yazılım kullanmayı, mülkü eser okumayı matah bir şey sanıyorlar ama bir şeyin mülklü olması o mülkün sahibinin o mülkle ilişkisi olan her şeye istediğini yapma hakkını vermektedir. Buna örgütlü olarak karşı çıkıp o gücü yenemezsek, o örgüt zaten birlik içinde olup bizi yenecektir.

1954’te Jonas Salk (1914-1995), çocuk felci aşısını bulduğu zaman aşının patentini almıyor. Soranlara da “Siz güneşin patentini alabilir misiniz?” diye karşılık veriyor. 1991’de Linus Torvalds (doğ. 1969) açık kaynak kodlu bir yazılım çekirdeği geliştiriyor, yani gelişimini herkese açıyor. Bunlar gibi pek çok örnek mevcut iken “Solcu” olduğunu iddia eden bir hanımefendinin böylesine miras peşinde koşması yazıktır, hepimizi üzmektedir. Kendisine yakışan soğukkanlılığını korumak olmalıydı. Ama Türkiye’de insanlar neyi neden olduğunu, yani neden sağcı veya solcu olduğunu pek bilmemeyi tercih ettiği için böyle ideolojik karmaşalar yaşabiliyor.

Bilhassa “solcuyum” diyenlerin bu telif hakları yasasıyla ve onun getirdiği tekelleşmeyle baş etmeleri gerekiyor. Ama tek tük örgütler dışında bunu yapabilen yok. Türkiye’de sol hakikaten sağ olmuş (ama üzülmeyin, sağ da halen sağ). Neyse sağ, sol demeden bu mülkiyet kalelerini yıkmamız gerekiyor, bir an önce…

Ana sayfaya dön

İrtibat adresi: luzumsuz@riseup.net

2018 Copyfarleft. Her ne kadar Neocities'e bağlı kalsam da telif lisansı olarak bunu kullanmayı tercih ediyorum.