(Dostumuzun Notu: Aslında bambaşka bir konuda yazacaktım, gündemin şekillendiği konu ilgi alanlarımın arasında olunca bu konuyla ilgili görüşlerimi yazmaya karar verdim. Tek seferde yazdığım için biraz zehir zemberek oldu ama görüşlerlimle ilgili her türlü tartışmaya açığım. )
Biliyorsunuz son zamanlarda ülkemizde siber açıdan birçok eylem gerçekleşti. Ama en kitlesel olanları 2016 YSK sızıntısı, 2022 MERNİS açıkları (Halk Sağlığı kaynaklı), 2025 e-imza kopyalamaları oldu. Sızan veriler içerisinde ad, soyad, kimlik numarası, baba adı, ikamet adresi, doğum tarihi, doğum yeri, tapu bilgileri, sağlık geçmişi, telefon numarası, iban numaraları gibi çeşitli bilgiler yer aldı. Bilgilere bakılırsa ülkemiz içerisinde yaşayan tüm vatandaşların (aynı zamanda yabancı statüsünde olanların da) önemli bilgilerinin sızması, kimi kesimde umursamazlığa, kimisinde endişeye neden oldu. Yetkili kesimler açıkça kabul etmedi tabi ama birtakım düzenlemelerle yol açıldı. Yine de devlet düzenine yönelik güvenlik, gizlilik ve sürekliliğe ilişkin kuşkular ortaya çıkmadı değil. Telefon numaralarının ve biyometrik fotoğrafların sızması, dolandırıcılığın ve şantajcılığın güç kazanmasına yol açtı.
Ancak durumlar bununla da sınırlı değil. Toplumun bir kesiminin birtakım belge ve diploma sahibi olması için, yetki sahiplerinin e-imzaları (kendilerinin ruhu duymadan) e-imza firmalarının çalışanlarının yardımıyla kopyalandı ve meslek sahibi, belge sahibi ve diplomalı kişiler oluşturuldu.
Bu durumların oluşturabileceği etkilerin bazılarına bakalım:
1. Dolandırıcılığa sevk: Bu haberlerin, özellikle de son haberin basında duyurulması, insanlarda bu yönde teşviğe yol açabilir. Gerçi faillerin aldığı cezalar da belirtliliyor ama bu olaydan bağımsız adil dünya inancına yönelik yaşananlar bu olayla birlikte pekişebilir ve Namuslu (1984) filmindeki Ali Rıza Bey misali, düzene ve düzenin kurallarına uygun iş yapan veya yaptığını düşünen kesimleri “Alemin enayisi ben miyim?” diyip birtakım karanlık işlere sevk edebilir. Ülkemizde alenileşmeye başlayan çeteleşmeleri yalnızca eğitim veya sosyoekonomik açıdan okumak yetmeyebilir, bu tarz olaylar da kişileri (özellikle genç yaşta olanları) bu yola pekiştirebilir.
2. Güvensizlik ve Paranoya: Kimi insanda düzene yönelik güvenin kırılması (kişisel verilerin korunamaması), e-imzaların kopyalanarak da belge hazırlanmasıyla birlikte mal-mülk endişesine yol açabilir. Bana bir şey yapacaklar mı, beni dolandıracaklar mı diye her türlü düzen enstrümanına karşı kuşkuculuğa yol açabilir (son yıllarda görünür hale gelen aşı karşıtlığı da buna örnek gösterilebilir). Finansal enstrümanlarını fiziki olarak saklamak isteyebilir, yaşadığı ülkeden kaçmak isteyebilir (son on yılın trendi, kaçmak değil kaçmayı istemek). Bunun yanında kanıksama ve umursamazlık da olabilir, zaten verilerin sızdığını, bilirse bilsin, ne yaparlarsa yapsın kafasında da olunabilir.
3. Mevcut Düzenden Umudunu Yitirme: Özellikle belirli sosyal medya platformlarında “Bu devlet bizim devletimiz değil” tandanslı gönderilerin ortaya çıkmasını sağlayan ve bu gönderileri pekiştiren çok sayıda olay mevcut. Terör eylemleri, iktidarların karşıt (ve kitlesel niteliği olan) siyasi gruplara baskı kurması, afetler, yolsuzluklar, üçüncü sayfa haberlerinin birinci sayfa haline (cinayetler ve hırsılzıklar başta olmak üzere) gelişi gibi birçok olumsuz olay yaşadığı ülkenin ve bağlı bulunduğu devletin yetersiz ve çürümüş olduğuna ilişkin görüşe yol açabilir. İlgi platformlarda bunlara yönelik gönderilerin çok sayıda beğeni ve yorum alması, mevcut düzene yönelik eleştirilerin ve karşıtlıkların en azından belirli bir kesimde bulunduğunu gösterebilir.
Bunlar gibi pek çok neden sayılabilir, en başat nedenler bu başlıklar altında toplanabilir. Sayılan eylemleri gerçekleştirenlerin amacı olmasa da, sonuç olarak insanlarda mevcut düzene yönelik umutsuzluk, güvensizlik yarattığı ve düzenin oyunu kurmak için oluşturduğu kurallara uymak istemeyenlerin sayısında artışa yol açabileceği aşikar. Bu da aslında devlet düzeninin “fiilen” de olsa işlemediğini gösterir ki, üst düzey yetkililerinin de işin içerisinde olduğu ve şu an için sorumluluk alınmadığı da görülebiliyor. Gerçi olayı duyuran ve duruma ilişkin soruşturma açan da yine yetkililer ama olsun. Düzene yönelik zaafiyete yol açan yöneticilerin ruhu bile sızıntıları duymuyor, duymadığı gibi sorumluluk da almayabiliyor.
İnsanların içinde bulunduğu devlete ve düzene yönelik güven algısının düşmesine yol açabilecek eylemler aslında politik nitelikte sayılır çünkü politik düzende sarsıntıya yol açar. Ancak, son e-imza meselesinde siyasi bir yönden söz edebilmek mümkün mü? Bİlemiyorum. Eğer olayı gerçekleştirenler bunun için bir bildiri yayınlasa, mevcut kapitalist-faşist düzen için adamlarımızı sızdırdık, mülkiyet kavramınızı alt üst ettik, diplomalarınıızı alt üst ettik, yetkililerinizi boşa çıkarttık amacımız halk egemenliğine dayalı yeni bir düzen kurmak şeklinde açıklamalarda bulunsalar ne olurdu? Ya da böyle bir bildiriden vatandaşların haberi olur muydu? Olsa destek bulur muydu?
Bu şekilde düşünmemin nedenleri arasında olayın politik yönünün olabileceği aklıma geldi. İnsanlarda düzene yönelik güvensizlik yarattı veya mevcut güvensizliğini artırmaya yönelik bir harekete yol açtı. Ancak gelen tepkiler için örgütlü bir tepki demek kolay değil. Daha bireysel tepkiler söz konusu. Elbette mevcut düzeni yıkmaya yönelik olduğu söylenebilir. Ancak yerine ikame ettirilecek bir hareket veya yol haritası mevcut değil. Açıklanan kişilerin de böyle dertleri var mıdır, bilemiyorum. Varsa da toplumsal destekleri olabilir mi, tartışılır. Platformlara bakılırsa devlete güven duymayan ve bu benim devletim değil diyenleri çok görüyoruz ama bunlara yönelik eylemsellik az. Eylemsellik için “Annem izin vermiyor” temalı (devletin yasaklanması) savunmalar mevcut ama bu savunma da devlet karşıtlığıyla çelişiyor. İzin olmadığı için eylemsellik yoksa devlete aslında güven duyulduğuna bir gösterge. Çünkü devlete bağlı hareket edilebiliyor. Misal geçenlerde silah bıraktığını belirten bir oluşumun uzun yıllardır mevcut düzene yönelik çeşitli alanlarda eylemlerinin olduğu biliyoruz (bombalamalar, baskınlar, cinayetler, mitingler, bildiriler, siyasi hareketlenmeler). Aynı zamanda bunların karşılık aldığını da biliyoruz. Devletin uzun yıllar karşıt operasyonlar düzenlediğini, çeşitli kısıtlamalar getirdiğini biliyoruz. Ancak bu kısıtlamalara rağmen, oluşumun eylemlerinden vazgeçmediği ve birtakım kazanımlar elde edebildiği bile görülebilir. Evet, dış destek de var denilebilir ancak tarihte ve günümüzde dış destek alıp başarısız olabilen oluşumları da görüyoruz. Salt dış destek yeterli olmuyor.
Neyse, konumuza dönelim. Böyle düzenin çekirdeğine, özüne yönelik olaylar ve skandalların açıkça duyurulması insanlarda düzensizliğe, kuralsızlığa ve düzen karşıtlığına yol açabiliyor. Sonuncuya yönelik kitlesel bir hareketlenme görmek zor ilk ikisinde de aslında örgütsellik bulunmuyor. Aslında düzensizlik ve kuralsızlık durumları da eşgüdümsüz ve bireysel olarak ilerliyor. Zaten örgütlü olsa devlet yeni düşman ilan eder ya da mevcut devletin “resmen” yıkılışına gidebilirdi.
Konu tartışmaya açık. Herhangi bir fikir kanıtlamaya veya akademik açıdan yayınlanmaya müsait değil. Ancak çeşitli kesimlerin bu konular hakkında ne düşündüğü, nasıl hissettikleri, ne gibi eylemlere (açık veya örtük olarak) geçebileceği önemli.
İrtibat adresi: luzumsuz@riseup.net