Bir Makale: Cattell'in Kuramı Işığında Sosyal Medya Kullanımın Tartışılması (21 Ekim 2018)

(Bu benim ders için yaptığım ödevdi, ama burada da faydalı olacağını düşündüm)

Bugün günümüz dünyasında hemen hemen hepimizin internete girmişliği, internet kullanmışlığı vardır. Hele hele sosyal medyayı pasif de olsa aktif de olsa kullanmayan insanların-olağanüstü bir durum yoksa- ya bilişim teknolojileriyle hiç tanışmaması ya da belirli bir yaşın üstünde olması gerekir. Sosyal medya da bünyesine üye olan her türlü insanın istediği gibi (Burada istenilenden kasıt, girmiş olduğu sitenin kullanım politikasına göre değişmektedir ki o politikalar da zaman zaman değişebilmektedir.) yazı, fotoğraf, video vs. gönderebildiği bir takım mecralar bütünüdür. Eski medyadan (Radyo, televizyon, gazete vb.) farklı olarak burada işin uzmanı olmaktan (veya yüksek yerlerde tanıdığının olmasından) ziyade işin kendisiyle ilgilenmeniz yeterlidir. Bu açıdan sosyal medyanın bu durumu bizi ABD’li ünlü pop-art sanatçısı Andy Warhol’un (1928-1987) ve fotoğrafçı Nat Finkelstein'ın (1933-2009) konuşmasından doğan o ünlü söze götürür: Herkes bir gün 15 dakikalığına meşhur olacak.

Elbette Warhol’un sözünü günümüzde “15 saniye” olarak da değiştirebiliriz. Ama bu “meşhur olmanın” da belirli bedelleri olduğunu da belirtmezsek olmaz. Son dönemlerin meşhur tarihçi/yazarı Yuval Noah Harari, Homo Deus adlı kitabının son bölümlerinde özetle insanlar tarafından kullanılan mecraların parasız olduğunu ve bu mecraların kullanım bedeli olarak da insanların kişisel bilgilerini kullanmak olduğunu yazar. Elbette bunu bilmek veya tahmin edebilmek için Harari okumaya gerek yok, ilgili sitelerin kullanım koşullarına da bakmak yeterlidir. Mesela Facebook (dolayısıyla WhatsApp ve Instagram da. Aynı kişinin bünyesinde.) kullanım koşullarının Madde 2.1’inde paylaşılanların mülkiyetinin kullanıcıya ait olduğunu kabul etmekle birlikte o bilgileri istediği gibi kullanabileceğini belirtir. Bir başka popüler sosyal medya mecrası Twitter da kullanım şartlarının Madde 3’ünün “Your Rights” kısmında benzer bir şekilde açıklamada bulunur.

İnsanların kendilerine ait bilgilerini gönüllü olarak dijital ortama aktardığı düşünülse de aksini söylemek mümkün. Mesela Harari, insanların bu durumu yani verilerin gittikçe güçlenmesini bir takım istem dışı nörolojik faktörlere bağlar. Sonuç olarak özellikle de açığa çıkan son olayların ışığında gidişatın iyiye gitmediğini belirtmek mümkün. Bir The Matrix (Wachowski Bros.), 1984 (George Orwell) veya iyimser ihtimalle Brave New World (Aldous Huxley) olunur mu, yoksa bambaşka bir boyuta mı evrilir, bunu zaman gösterecek. Ancak bu yazıda sosyal medyanın devletler veya şirketler aracılığıyla nasıl kontrol altına alındığını, bağımlılığın alkol veya uyuşturucu bağımlılığını geçtiğini, insan ilişkilerini her açıdan büyük ölçüde bozduğunu, zararlarının yanı sıra sağladığı faydaları veya bütün bu denetim düzenine karşı savunulması gereken nedir vs. bunların hiçbirinden söz edilmeyecek.

Bu konunun seçilmesinin en önemli nedeni son zamanlarda her ne kadar Türkiye’de bir anlam ifade etmese de özellikle ABD’de infial yaratmış olan Facebook’un milyonlarca kullanıcısının bilgilerinin siyasi eğilimleri analiz ettirmek (ve değiştirmek) amaçlı Cambridge Analytica isimli bir şirketin eline geçmiş olmasıdır. Bu yazının amacı Facebook veya başka bir kuruluşun “ticari itibarını” zedelemek de olmayacak ama bu durumun sadece ABD’de olduğu veya sadece siyasi eğilimler üzerinden olduğu ne malum? Daha da önemlisi devletler, şirketler, topluluklar, gruplar veya birey halindeki insanlar neden eğilimler üzerinden analizler yani kişilik analizi yapmak ister? Bu isteğin temeli nerelere dayanmaktadır ve günümüzden bakıldığında bu durum nasıl değerlendirilmelidir? Şimdi ve geçmişte yaşanan gelecekteki durumu nasıl şekillendirmelidir veya şekillendirecektir? Bu yazıya dair belki cevabını bulamayacak ama sorulması gereken sorular da bunlardır.

Dünya üzerinde kişilik psikolojisini resmen başlatan ve kişilik analizi veya çeşitli eğilimlere dair çalışmalarını temelini atan kişi psikolojiyle ve özellikle psikolojik ölçme kavramıyla da ilgilenenlerin yakından bileceği isim olan Raymond Cattell’dir (1905-1998). Bu yazıda da Cattell’in çalışmaları ışığında günümüz sosyal medyasında insanların genel olarak bilgi paylaşımını ve bir üst paragrafta sorulan soruları değerlendireceğiz.

Bunlara cevap aramaya çalışırken belirteceğimiz çok önemli bir soru daha var: Cattell, insanların farkında olarak veya olmayarak kendi kişilik eğilimlerini bizzat kendilerinin belirli bir ortama aktardığını görebilseydi bunun için neler düşünürdü? B ununla ilgili çalışmalar mutlaka yapılmıştır ama gene de insanların eğilimlerini, yazışmalarını, fotoğraflarını yanındakiyle dahi paylaşmayıp üçüncü ve yabancı bir ortama aktarma arzusunun (veya bunun bir arzu olup olmadığıyla ilgili) nereden geldiğiyle ilgili çalışmalar yapılabilir. Bu durum psikologların kişilik analizi konusunda işini kolaylaştırsa da durumun etik açıdan pek olumlu olmadığını belirtmek mümkündür.

Ancak Cattell’in birçok açıdan günümüz sosyal medya devlerine ve araştırma şirketlerine ilham kaynağı olduğunu söylemek de mümkün. Örnek olarak yüzeysel özelliklerin en iyi gözlenebileceği yerlerden belki de en önemlisi de sosyal medyadır. Her ne kadar kaynak özellikler konusunda şüphe duyulsa da insanların bu mecraları kullanırken pek yanıltıcı ve kapalı davranmadığı hatta sevgiliyle gidilen mekândan, sabah yapılan kahvaltıya kadar her şeyin paylaşıldığı bir ortam olmuştur. Bu durum bize aslında Cattell’in düşündüğünün aksine kaynak özelliklerin o kadar da örtük olmadığını gösterse de kaynak özellikler kişinin kendisi farkında olmadan da var olabilir. Kişinin kendinde olduğunu düşündüğü bir kişilik özelliği aslında kendisinde olmayabilir. Ama bireysel özelliklerin tespit edilmesi açısından da sosyal medya çok önemlidir. Buna çeşitli örnekler verilebilir: Facebook ve Twitter’da kişinin herhangi bir konuda yazdığı durumlar, Instagram’da veya Snapchat’te paylaştığı fotoğraflar veya “story”ler, beğenilen paylaşımlar veya sayfalar (Bu durum biraz şüpheli çünkü kişinin beğendiği sayfa illa beğendiği bir şey olmak zorunda değil. Kişi Türkiye’deki mevcut siyasi partileri de beğenebilir ama gerçekte hepsini beğendiği anlamına gelmez.) ve özellikle Facebook profil özellikleri.

Öte yandan sosyal medya ismi ve yapısı gereği bize çevresel faktörler hakkında da oldukça bilgi sağlayabiliyor. Özellikle Facebook ve Twitter’daki mesajları ve yorumları bize davranışların çevresel zemini konusunda belirli bir tahminde bulunmamıza yardımcı olabiliyor. Peki ya bunlar aldatmacaysa? Yani kişi kendisiyle ilgili yalan yanlış bilgiler paylaşıyorsa? Bakıldığında kişinin kendi fotoğraflarını yüklemesi, kendi adı soyadıyla sisteme kayıt olması, hatta okuduğu okulu, ilişkisini, akrabalarını da paylaşmasından ötürü yaptığı yorumların veya yazdığı mesajların pek de yanıltmaca olmayacağını tahmin edebiliyoruz.

Kuramla gerçeğin uyuşmasını veya uyuşmazlığını bir yana bırakacak olursak bu mecralarda paylaşılanların başka amaçlar için kullanıldığını “resmen” biliyoruz. Peki, bu bilgiler neden başkalarının işine yarayabilir? Diğer tüm faktörleri göz ardı edip bu konu yani kişilik psikolojisi bağlamında bakılacak olduğunda bunun genel olarak insan duygu, düşünce ve davranışları anlamak için kullanılıp gelecekte kişinin nasıl davranabileceğine ilişkin bir tahminde bulunmaya yardımcı olabileceğini söyleyebiliriz. Peki, tahminde bulunmak ne işimize yarar? Bunu cevaplayabilmek için biraz da mevcut psikolojik bilgilerin dışına çıkmak gerekiyor. Belki tek başına bir kişinin bilgileri, o bilgileri toplayan kurum veya kuruluşların işine yaramayabilir (Kurum veya kuruluşların kişiyle ilgili herhangi bir sebepten dolayı husumeti yoksa). Ancak bu kişiler araya geldiğinde ülke, bölge, eyalet, şehir veya daha küçük bir yerleşim yeri bazında değerlendirildiğinde bir toplumu oluşturmakta ve aslında sosyal medyadaki bilgiler ve paylaşımlar bir faktör analizine sokulduğunda kişi hakkında derinlemesine analiz sunmasa da toplumun yüzeysel, genel özelliklerini ve davranışların çevresel faktörlerini büyük ölçüde ortaya koyabilir. Buna örnek olarak toplumun inançlarını, gündemdeki olaylar karşısındaki tutumlarını, yaşadığı ülkenin dilinin kurallarına nasıl uyduğunu, olağanüstü bir olay kişilerin (Yaşadığı şehirde meydana gelen bir patlama olabilir.) sırasında Facebook’a güvende olduğunu bildirerek (yüzeysel özellik) aslında çevresindekilere güvende olduğu mesajını (kaynak özellik) vermesi gösterilebilir.

Cattell’in kuramının eleştirilen yanlarından biri aslında kurumlar açısından en çok işe yarayan kısımdır. Genel kişilik özelliklerine yapılan fazla vurgu, elbette ki psikologların özellikle de klinik psikologların fazlasıyla önemsediği derinlemesine analizle çelişmektedir ancak bu vurgunun eleştirilecek başka bir yönü de şudur ki o da insanı ölçülebilir birtakım belirli özelliklere sahip mekanik bir varlık olarak görmesidir ki bu durum aslında tüm ayırıcı özellik kuramlarına getirilecek eleştiridir. Şu da biliniyor ki insanların birer mekanik bir varlık olmasının aksine hemen hemen hepsinin birbirinden ayrıldığı kişilik özellikleri mevcuttur. Ancak genel kişilik özelliklerinin bilinmesinin insanların çeşitli uyarıcılar aracılığıyla (en başta reklamlar) yönlendirilebilmesinde ciddi bir katkı sağladığı da göz ardı edilmemelidir ve bu durum klinik psikoloji açısından da bakıldığında bize vakaların (en azından bazı vakaların) derinlemesine inilmeden de çözülebileceğini göstermektedir.

Bu konuyla ilgili yapılmış bir çalışmadan bahsetmeden de geçmeyeceğim: Kişilerin Facebook beğenilerine göre yapılan bilgisayar değerlendirmeleri, söz konusu kişilerin arkadaşlarının doldurdukları Beş Faktör Modeli’ne göre hazırlanmış envanterlere kıyasla daha doğru sonuçlar göstermiştir (Youyou, Kosinski & Stillwell, 2015). Bundan önceki yapılan çalışmalarda da bilgisayar modellerinin kişilik değerlendirmesinde başarılı olduğu gözlenmiştir. Bu durumun insanlık için (özellikle de bilimsel çalışmalar için) kolaylaştırıcı etkisi olabileceği gibi bir yandan da tehdit oluşturduğu söylenebilir.

Sonuca gelmeden önce son bir ekleme daha yapmak gerekirse Cattell’in eğer ömrü yetseydi bütün bu sosyal medya “çalışmalarına” destek olup olmayacağı şüphelidir. İşin içinde her ne kadar etikten söz edilse de kendisinin davranışı ve kişiliği tahmin etmeye çalışmasından dolayı bu çalışmalara açık (APA’dan aforoz edilmesine yol açabilirdi) veya örtük bir biçimde destek olabileceği de ihtimaller arasında ancak kendisi 20 yıl önce vefat ettiği için bu soruyu cevaplamamız şimdiki şartlarda pek mümkün değil. Gene de kendisinin yaptığı çalışmalara bakıldığında böyle bir “tahmin” yürütebilmek mümkün.

Sonuç olarak, bütün bu yaşananlar bizi bir yol ayrımına getirmektedir: Şahsi bilgilerimizi üçüncü bir veriye depolamaya devam edip hayatımızın izlenmesine, hayatmızı bu verinin veya bu veriyi kontrol etmekte olan başka güçlerin şekillendirmesine izin mi vereceğiz? İyi taraftan bakacak olursak, bilimsel -konumuz bağlamında kişilik araştırmaları- çalışmalar büyük ölçüde bilgisayar merkezli mi olacak? Yoksa bütün bunlara son verip mağaralarımızda meşaleyle aydınlanmaya mı döneceğiz? Üçüncü bir yol olarak da dijitallikten faydalanıp anonimliğimizi korumaya mı çalışacağız? Neler olacağınızı elbette ki zaman gösterecek ama insanlık tarihinin sürekli olarak bir ilerleme içinde olduğunu var sayarsak ilk seçenek dışındakiler pek de olası gözükmüyor. Gene de karar bizim.

KAYNAKÇA

Youyou, W., Kosinski, M., & Stillwell, D. (2015). Computer-based personality judgments are more accurate than those made by humans. Proceedings of the National Academy of Sciences, 112(4), 1036-1040.

Ana sayfaya dön

İrtibat adresi: luzumsuz@riseup.net

2018 Copyfarleft. Her ne kadar Neocities'e bağlı kalsam da telif lisansı olarak bunu kullanmayı tercih ediyorum.