THE MAN WHO KILLED DON QUIXOTE’DA BENLİK PROBLEMİ (2 Ocak 2019)

Bazılarının kitap uyarlamaları olduğu Brazil (1985) ve 12 Monkeys (1995) gibi bilim-kurgu ve Fear and Loathing in Las Vegas (1998) gibi saykodelik filmleriyle tanınan ünlü yönetmen Terry Gilliam (doğ. 1941), 1989’da filme ilhan veren kitabı (Don Quixote) okuyup o tarihten beri çekmeyi hayal ettiği, ancak yılan hikayesine dönen ve hatta bir belgesele de (Lost in La Mancha, 2002) konu olan, oyuncu kadrosunun değiştiği ancak bir şekilde çekmeyi başarıp 2018 itibariyle vizyona soktuğu filmiyle oldukça ses getirmeyi başardı.

Film adından da anlaşılacağı gibi Don Kişot’un İspanya’da geçen ve günümüze yansıyan bir yarı-uyarlamasıdır. Başrollerini Adam Driver (doğ. 1983) ve Jonathan Pryce’in (doğ. 1947) paylaştığı bu filmde genç reklam yönetmeni Toby (Adam Driver), Don Kişot’u konu alan bir reklam filmini çektiği sırada bir gece kendisine bir şeyler satmaya çalışan bir tezgahtar aracılığıyla kendisinin 10 yıl önce reklam filminin yakınlarındaki bir köyde çektiği Don Kişot filmini görür, satın alır ve izler. Filmi izledikten sonra filmin çekildiği köye gitmeye karar verir, bu sırada bir yandan da çeşitli olaylar ve hesaplaşmalara gelişmeye başlar. Bu yazıda da filmin konusundan, oyunculuklarından veya senaryosundan çok filmin başrolünde bulunan üç karakter üzerinden gelişen benlik kavramlarını inceleyeceğiz, ama öncelikle hangi benlik tanımları kapsamında inceleyeceğimzi belirlememiz gerekmektedir.

Sosyal psikolog Tory Higgins’in (doğ. 1946) Öz-benlik Çelişki Kuramı’na (1987) göre üç tür benlikten söz etmek mümkündür: Gerçek, ideal ve olması gereken. Gerçek benlik, kişinin olduğu; ideal benlik, kişinin olmayı hayal ettiği; olması gereken benlik ise kişiden olması istenen benliği yansıtmaktadır. Aynı makaleye göre, gerçek ve ideal benlik arası farklılaşmanın düş kırıklığı, üzüntü ve tatmin olamama; gerçek ve olması gereken benlik arası farklılaşmanın da gerginlik, korku, huzursuzluk gibi duygulara yol açtığı belirtilmiştir. Ayrıca makalede benliğe ilişkin iki bakış açısı sunulmaktadır: kişinin kendine olan bakış açısı ve diğerlerinin bakış açısı (aile, arkadaş çevresi gibi). Bakış açıları ve benlik türleri birleştirdiğine altı benlik alt türünün ortaya çıktığı gözlemlenmiştir: Gerçek/kendi, ideal/kendi, olması gereken/kendi gerçek/diğer, ideal/diğer, olması gereken/diğer (Higgins, 1987).

Bu açıdan bakıldığında filmde Toby’nin 10 yıl önceki filminde başrolü oynattığı ve filmden sonra bir daha hiç görmediği demirci ustası Javier (Jonathan Pryce) ile karşılaşmasından bahsetmek mümkündür. Javier, Toby’nin filminde Don Kişot’u canlandırmış, ancak film çekimleri tamamlandıktan yıllar sonra bile ortalıklarda Don Kişot olarak dolaşmaya devam etmiştir. Javier, Don Kişot’u ilk oynadığında tam olarak benimseyememiş ancak zaman geçtikçe rolle özdeşlemiş hatta filmden sonra hayatını at üstünde Don Kişot gibi geçirmeye başlamıştır. Filmin sonuna yani Toby’nin yanlışlıkla Javier’i öldürdüğü sahneye kadar, Javier’in çoklu kişilik bozukluğu yani iki veya daha fazla kişiliğe sahip olma durumu (APA, 2013) olduğunu düşünsek de o sahnede kendisinin Toby’e gerçek adını ve hayatta hep Don Kişot olmak istediğini ve bu hayalini gerçekleştirmesini bahsetmesinden yola çıkarak Javier’in Don Kişot gibi yaşayarak aslında olmak istediği benliğe yani ideal benliğe ulaşmaya çalıştığını anlarız. Javier içindeki tatminsizliği ve sıkıntıları atmak istemeye çalışmıştır.

Öte yandan filmin ana karakteri Toby’nin de film boyunca aklı başında gibi durması ancak ara ara rüyayla karışık olaylarla karşılaşması (bulundukları kasabada olay çıkması, yollarının kesilmesi…) kendisinin filmin sonundaki geleceği durumu tetiklemiş olabilir. Ayrıca filmin başında reklam yönetmeni istediği çevreye ve şöhrete adım adım yaklaşan Toby’nin kendi filmini bulup izlemesi ve filmin ilerleyen sahnelerinde gelişen olaylar neticesinde (sevdiği kızı yani Angelica’yı görmesi, reji ekibinin kendisine sırtını dönmesi, Javier’e gösterilen muameleden hoşlanmaması, Angelica ve Javier’i de yanına alıp kaçmak istemesi, Javier’i istemeden öldürmesi) filmin sonunda Toby’nin kendisini Javier gibi Don Kişot olarak bulması kaçınılmaz olmuştur. Kendini film boyunca Sancho Panza (Don Kişot’un yardımcısı, dolayısıyla da Javier’in ve filmin sonunda Toby’nin yardımcısı) olarak kabul etmeyen Toby, Javier’in ölümü sonrasında Don Kişot olmayı kabul etmiştir. Her ne kadar Toby için ideal benliğine yaklaşarak uyuşmazlığını çözdüğü düşünülse de öte yandan Javier’in konuşmasından sonra Don Kişot olması biraz da Toby’i olması istenen benliğe doğru sürüklemektedir. Toby, Don Kişot olmayı istese dahi gerçekten böyle olmayı isteyip istemediğini anlamak film içerisinde mümkün olamamıştır. Ancak filmin sonunda kendisinin bu durumdan mutlu olduğunu çıkarmaktayız.

Filmdeki bir başka önemli karakter olan Angelica da (Joana Ribeiro, doğ. 1992) Toby’nin 10 yıl önceki film çekimleri sırasında köydeki barda tanıştığı, bar sahibinin gencecik kızıdır. Angelica, Toby’nin filminin de son sahnesinde yer almış, Toby köyü terk ettikten sonra hayallerinin peşinden yani sinema oyuncusu olmak adına köyünden kaçmıştır. Angelica, kendisinden olması istenen benlikten ideal benliğine yönelmek isterken bir Rus mafyasının eline düşer ve orada esir kalır. Toby’i görene kadar da ideal benliğine ulaşmayı düşünmez, ancak Toby’yle tekrar karşılaştıktan sonra ona karşı olan hislerini ve tepkilerini dile getirecektir. Filmin sonunda da Toby’yle birlikte Javier’i köye götürecek, en sonunda Toby Don Kişot’a dönüştüğüne istemeyerek de olsa o da Toby’nin Sancho’su olarak yoluna devam edecektir. Bu açıdan bakıldığında aslında Angelica’nın da tam anlamıyla ideal benliğine ulaştığını söylemeyiz.

Sonuç

Film boyunca, üç ana karakter üzerinden takip ettiğimiz benlik problemiyle ilgili olarak söz konusu kişilerin bir arayışta olduklarını ve filmin sonunda ya arayışlarını tamamladıklarını ya da yeni bir arayışa girdiklerini söylemek mümkündür. Bu arayışın filmi ne ölçüde etkilediği tartışılır ancak söz konusu filmin uyarlandığı romanın ana karakterinin benzer arayışlara girdiği söylemek de mümkündür. Hem film hem de kitap boyunca yel değirmenlerine karşı verilen bir mücadele söz konusudur. Bütün Don Kişot’ların yel değirmenlerini düşman olarak görmesiyle bu durum benliklerini gerçekleştirme adına bir fırsat olarak görülebilir. Ve yine hepsinin de Lady Dulcinea’ya ulaşma çabası da benlik saygılarını arttırma yönünde bir adım olarak görülebilir. Sonuç olarak bu filmin, basit bir Don Kişot filmi olmaktan çıkıp insanlığın genel benlik problemlerini sorgulatmaya yönelik çekilmiş bir yapım olduğu söylenebilir.

KAYNAKÇA

Higgins, E. T. (1987). Self-discrepancy: a theory relating self and affect. Psychological review, 94(3), 319.

Ana sayfaya dön

İrtibat adresi: luzumsuz@riseup.net

2018 Copyfarleft. Her ne kadar Neocities'e bağlı kalsam da telif lisansı olarak bunu kullanmayı tercih ediyorum.